Please Call Me By My True Names
Yarın gideceğimi söyleme,
bugün bile hala varmaktayım.
Derin bak; her saniye varıyorum,
bahar dalında tomurcuk olmak için,
küçük bir kuş olmak için, hala kırılgan kanatlarıyla…
yeni yuvasında şarkı söylemeyi,
bir çiçeğin kalbinde tırtıl olmayı,
kendini bir taşın içinde saklayan bir mücevher olmayı, öğreniyorum.
Hala varıyorum, gülmek ve ağlamak için,
korkmak ve umut etmek için.
Yaşayan herşeyin doğumu ve ölümüdür kalbimin ritmi.
Bir nehrin üzerinde dönüşüme uğrayan bir mayıs sineğiyim.
Ve mayıs sineğini yutmak için çırpınan kuşum.
Bir göletin berrak sularında mutlu bir şekilde yüzen bir kurbağayım.
Kurbağa ile sessizce beslenen ot yılanıyım.
Uganda’daki çocuğum, tüm deri ve kemikler,
bacaklarım bambu çubukları kadar ince.
Ben silah tüccarıyım, Uganda’da ölümcül silahları satan.
Ben, 12 yaşındaki kızım, küçük bir mülteci teknesinde,
deniz korsanlarının tecavüzüne uğradıktan sonra,
kendini okyanusa atan.
Aynı zamanda ben korsanım,
kalbim henüz görmeye ve sevmeye muktedir olmayan.
Ben bir politik büro üyesiyim ve elimde bol miktarda güç olan.
Ve o adamım, çalışma kampında yavaş yavaş ölen halkıma,
kan borcumu ödemek zorunda kalan.
Neşem bir bahar gibi, öyle sıcak ki dünyadaki çiçekleri açtıran.
Acım ise bir nehir dolusu gözyaşı…
öyle engin ki dört okyanusu da dolduran.
Lütfen beni gerçek isimlerimle çağır,
böylece tüm feryat ve kahkahaları bir seferde duyabilirim,
böylece görebilirim ki aslında neşem ve acım bir.
Lütfen beni gerçek isimlerimle çağır,
böylece uyandığımda kalbimin kapısı açık kalabilir,
o şefkatin kapısıdır.
Bir kadın nasıl susturulur: Sesini geri alır / Clarissa Pinkola Estes
“Aynı şeyi söylüyoruz” derse biri;
De ki “Aynı şeyi söylemiyoruz.”
“Sorgulama, yalnızca inan” derse biri
De ki; “Sorguluyorum dostum, düşündüklerime büyük inancım var”
“Otoriteme meydan okuma!” derse biri,
De ki; “Daha yüce bir otorite var, takip ettiğim.”
“Senin fikirlerin baştan çıkarıcı” derse biri,
Ona de ki; “ Hayır, baştan çıkarıcı değildir benim fikirlerim, büyüktür.”
“Tehlikeli fikirlerin var” derse biri,
De ki; “Evet, tehlikelidir fikirlerim, bunca korkunuz neden?”
“Henüz bitmedi” dendiğinde
De ki; “Bitecek.”
“Bu çocukça” dendiğinde,
De ki; “Küçük başlar tüm yaşam
ve izin verilmelidir büyümesine.”
“Bunu düşünmemiştik” dendiğinde,
De ki, “Bu iyice düşünüldü.”
“Aşırı tepki veriyorsun” dediklerinde,
De ki, “Sen, az tepki veriyorsun.”
“Duygusallık yapıyorsun” dediklerinde
De ki; “Evet, iyi oturmuş duygulara sahibim,
bu arada; seninkilere ne oldu?
“Hiç anlam ifade etmiyorsun” dediklerinde,
De ki “Anlam ifade etmiyorum, anlamın kendisiyim.”
“Ağlarken seni anlayamıyorum” dediklerinde,
De ki, “Hata yapma, aynı anda hem ağlayabilir hem de şiddetli olabilirim.”
“Bu kadar kızdığında seni anlayamıyorum” dediklerinde,
De ki, “İyi davrandığımda da duyamazdın ki beni ya da nazik ve sessiz.”
“Esas noktayı kaçırıyorsun” derse biri,
De ki; “Noktayı kaçırmıyorum, ancak sen benim noktamı kaçırmış görünüyorsun – bu kadar korktuğun şey nedir?”
“Kuralları çiğniyorsun” derse biri,
De ki; “Evet kuralları çiğniyorum.”
“Bu pratik değil” derse biri,
De ki; “Bu pratik olarak bitmiş bir anlaşma, teşekkür ederim.”
“Kimse yapmayacak bunu, sana güvenmeyecek ve takip etmeyecek.” dendiğinde
De ki; “Ben yapacağım, ben inanacağım, ve zamanla, dünya da takip edebilir.”
“Kimse dinlemek istemez bunu” dendiğinde,
De ki; “Biliyorum, bunu dinlemekte zorlanıyorsun.”
“Bu kapalı bir sistem ve bunu değiştiremezsin.” dendiğinde,
De ki; “İki kez çalacağım kapıyı, ve eğer hala cevap yoksa,
O halde uçuracağım sistemin kapılarını,
Ve değişecek.”
“Görmezden gelecekler seni.” dendiğinde,
De ki; “Görmezden gelemeyecekler beni ve yanımda duran yüzbinleri.”
“Bu çoktan halloldu.” dediklerinde,
De ki; “Yeterince iyi hallolmadı.”
“Henüz zamanı değil” dediklerinde,
De ki; “Zamanı geçti bile.”
“Bu doğru gün, ay, yıl değil.” Derlerse
Onlara de ki; “Doğru yıl geçen yıldı,
ve doğru ay geçen aydı
ve doğru gün dündü
ve programın gerisinde kalıyorsun dostum,
tanrı aşkına ve kutsal olan her şey adına
bunun için ne yapacaksın?”
“Kim olduğunu sanıyorsun sen?” derlerse,
Anlat onlara…
Kim olduğunu anlat onlara,
Ve geri durma.
“Ben buna katlanıyorum
ve senin de buna katlanman gerekecek.” derlerse,
De ki; “Hayır, hayır, hayır, hayır.”
“Ben uzun zamandır acı çektim, ve senin de acı çekmen gerekecek.” derlerse,
De ki; “Hayır, hayır, hayır, hayır.”
“Uslanmaz, meydan okuyan, geçimi zor ve mantıksız bir kadınsın.” derlerse,
De ki; “Evet, evet, evet, evet..
Senin için daha kötü haberlerim var,
Eğitiyoruz kız çocuklarımızı,
Ve annelerimizi
Ve kız kardeşlerimizi,
Eğitiyoruz oğullarımızı
ve babalarımızı,
ve erkek kardeşlerimizi,
olabilsinler diye,
tıpkı
bizim
gibi.”
Ya gerçekten ne yaptığınız önemli değil ve nasıl yaptığınız önemliyse?
Bu, seçimlerinizi ne şekilde değiştirirdi?
Köşedeki kasiyere, otopark görevlisine ya da dosyalama memuruna, hep daha önemli olduğunu düşündüğünüz işinizi halletme telaşıyla yaklaşmaktansa daha mevcut ve kalpten olabilseniz?
Bu, bu dünyadaki değerli zamanınızda ne yapmak istediğinizi nasıl değiştirirdi?
Dünyaya olan katkınız ve kendi içsel mutluluğunuz, daha iyi bir dua yöntemi veya meditasyon tekniği keşfetmenize, doğru kitabı okumanıza veya doğru eğitime katılmanıza bağlı değil de, kendinizi ve dünyayı olduğu haliyle gerçekten görmenize ve derinden takdir etmenize bağlı olsaydı nası olurdu?
Bu, ruhsal gelişim arayışınızı nasıl etkilerdi?
Ya değişmeye gerek yoksa, kendinizi daha şefkatli, daha mevcut, daha sevgi dolu ya da bilge olan birine dönüştürmeye çalışmanıza gerek yoksa?
Bu, hayatınızda hiç durmadan daha iyi olmaya çalıştığınız tüm alanları nasıl etkilerdi?
Görev basitçe kendine izin vermek, zaten öz doğanızdaki olduğunuz kişi olmak ve şefkatle dolu dolu mevcut olabilmek olsaydı nasıl olurdu?
Bu, sabahları uyandığınızda kendinizi nasıl hissettirirdi?
Ya şu anda esasen zaten her kimseniz, en nihayetinde olacağınız kişi de buysa?
Bu, geleceğiniz hakkında nasıl hissettiğinizi nasıl etkilerdi?
Ya özde olduğunuz kişi yeterliyse?
Bu, geçmişinizi nasıl gördüğünüzü ve hissettiğinizi nasıl etkilerdi?
Eğer soru; “Neden bu kadar nadiren, gerçekten olmak istediğim kişi oluyorum?” değil de “Neden bu kadar nadiren gerçekten olduğum kişi olmak istiyorum?” ise?
Bu, öğrenmeniz gerektiğini düşündüğünüz şeyi nasıl değiştirirdi?
Peki, gerçekte kim ve ne olduğumuz, çabalamak ve mücadele ile değil de bize cesaretin sıcaklığını sunan insanları, yerleri ve uygulamaları tanıyarak, kabul ederek gerçekleşirse?
Bu, bugünü nasıl geçireceğinizle ilgili seçimlerinizi nasıl şekillendirir?
Peki ya, dünyada güzelliği yaratacak şekilde hareket etme dürtüsünün derinden doğacağını ve sadece dikkatinizi vermek ve beklemekle size rehberlik edeceğini biliyor olsaydınız?
Bu, durgunluğunuzu, hareketinizi, herşeyi bırakıp da dans etme dürtülerini takip etmenizi nasıl etkilerdi?"
Öğrencisini Arıyor bir Öğretmen
Seni arıyordum, çocuğum,
Nehirlerin ve dağların bilinmezliğe yattığı zamandan beri,
Seni arıyordum, hala derin uykundayken sen,
Deniz kabuğu defalarca on yöne yankılansa da.
Uzak diyarlara baktım kadim dağımızı terk etmeden,
Ve tanıdım adımlarını birçok farklı yolda.
Nereye gidiyorsun, çocuğum?
Sisin geldiği zamanlar oldu,
Ve kuşattı en ücra köyü,
ancak sen hala,
dolaşıyorsun uzak diyarlarda.
İsmini söyledim her nefeste,
kaybetmiş olsan bile yolunu oralarda,
Emindim bana dönüş yolu bulacağına,
Bazen kendimi, tam da yolda gösteririm,
İlerliyor ancak hala bir yabancıymışım gibi bakıyorsun bana,
Aramızdaki bağı göremezsin eski yaşamlarımızdan.
Verdiğin sözü hatırlayamazsın.
Tanımadın beni,
Çünkü zihnin kapılmış halde,
uzak bir geleceğe dair imgelere.
Eski yaşamlarda sık sık tuttun elimi,
Ve biz keyif aldık birlikte yürümekten,
Uzun süre oturduk birlikte ayaklarında çam ağaçlarının,
Durduk yanyana saatlerce sessiz,
Sesini dinledik yumuşakça bizi çağıran rüzgarın,
Ve çevirdik bakışlarımızı yukarıya bulutlar akarken,
Verdin bana yere düşen ilk yaprağını sonbaharın,
Ve ben götürdüm seni derin bir kış ormana doğru,
Ancak nereye gidersek gidelim her zaman döndük,
Kadim dağımıza ay ve yıldızların yamacındaki,
Davet etmek için çalmaya büyük çanı,
Yardım etmek için tüm canlıların uyanmasına.
Oturduk sessizce, An Tu dağının tepesinde,
Bambu Ormanı Büyük Usta ile,
Çiçeklenen mabet ağacı yanında.
Tekneleri çıkardık denize,
Sürüklenirlerken kayıkçıları kurtarmak için.
Usta Van Hanh’a yardım ettik, başkent Thang Long’u tasarlamasında
Sazlardan bir inziva yeri inşa ettik,
Ve ağları gerdik rahibe Trac Tuyen When’i kurtarmak için.
Sağır ediciydi yükselen gelgitin sesi,
Tien Duong nehrinin kıyısında.
“Zaman” ağını yırtıp parçalamak için
yıllarca çalıştıktan sonra, birlikte açtık yolu ve
adım attık uzayın ötesindeki muazzam uzaya.
Sakladık kayan yıldızların ışığını,
Ve meşale yaptık,
onlarca yıl uzaklarda dolaştıktan sonra
dönmek isteyenler için eve.
Yine de hala bazı zamanlar oldu,
İçindeki berduşun tohumları yaşama döndü,
Bıraktın ustanı, erkek kardeşlerini, kız kardeşlerini,
Gittin bir başına..
Şefkatle baktım sana.
Yine de bildim ki bu gerçek bir ayrılık değil,
(Çünkü çoktan bedenindeki tüm hücrelerindeydim ben senin)
Ve savurgan oğlu oynamak için bir kez daha ihtiyacın olabilir;
bu yüzden söz veriyorum senin yanında olacağıma,
tehlikede olduğunda.
Bilinçsizce uzandın bazen sınır çöllerinin sıcak kumları üzerinde,
Ve ben gösterdim kendimi bir bulut olarak,
serin bir gölge olmak için sana.
Gecenin geç saatlerinde çiğe dönüştü bulut,
Ve şefkatli özünden içmen için döküldü damla damla,
Bazen oturdun karanlığın derin uçurumlarında,
Bütünüyle yabancılaşmış halde gerçek evinden,
Ve ben gösterdim kendimi bir uzun merdiven olarak,
Aşağı bırakıverdim kendimi nazikçe,
Böylece gökyüzünün mavisini,
Kuşların ve derenin sesini
yeniden keşfetmek için
tırmanabilirsin,
ışığın olduğu yere.
Bazen seni tanıdım Birmingham’da
Do Linh bölgesinde veya New England’da.
Bazen tanıştım seninle Hand Chau, Şiamen veya Şangay’da.
Bazen seni buldum St Petersburg veya Doğu Berlin’de.
Bazen yalnızca beş yaşında olsan bile,
gördüm ve tanıdım seni.
Hassas kalbinde taşıdığın
Bodhichitta tohumu sayesinde.
Her nerede görsem seni,
kaldırdım elimi,
ve işaret verdim sana.
Kuzey Saigon veya Thuan An Limanı deltasında da olsa.
Bazen Kim Son dağının zirvesinde asılı altından dolunaydın sen,
Ya da bir kış gecesi Dai Lao ormanı üzerinde uçan küçük bir kuş.
Ben seni sık sık gördüm,
Ancak sen görmedin beni,
akşam sisi içinden sırılsıklam olmuş giysilerle yürürken bile.
Ama nihayetinde,
Döndün her zaman eve.
Geldin eve ve oturdun kadim dağımızda ayaklarımın dibine.
Dinledik kuşları ötüşünü,
Maymunların çığlığını ve
Buddha salonunda yankılanan ilahileri.
Artık berduş olmamak için döndün bana geri.
Bu sabah sevinçle karşılıyor dağ kuşları, parlak güneşi.
Biliyor musun, çocuğum? Beyaz bulutlar hala
gökyüzünün kubbesinde yüzüyorlar.
Şimdi neredesin?
Kadim dağ hala şimdi’nin içinde.
Beyaz tepeli dalga hala diğer yöne gitmek istese de,
Tekrar bak,
Göreceksin beni
Her yaprakta
Her çiçeğin tomurcuğunda,
Çağırırsan ismimi,
Hemen görüverirsin beni,
Nereye gidiyorsun?
Eski mabet ağacı
sunuyor mis kokulu çiçeklerini
bu sabah.
Ayrı olmadık sen ve ben
aslında hiçbir zaman.
Geldi bahar.
Çamlar çıkardı
parlak yeşil iğnelerini.
Ve ormanın köşesinde,
çiçek açmış
vahşi erik ağaçları.
KALP SUTRA
The Heart Sutra
Mahayana Budizmi’nin temel suttasıdır. Kalp Sutra, Mükemmel Bilgeliğin Kalbi Sutra ya da Bilgeliğin Özü Sutra. Kalp Sutra genel olarak şefkat bodhisattvası Avalokiteśvara'nın aydınlanma deneyimini anlatır. Doğu Asya Budist gelenekleri bu sutraya büyük önem atfeder. Özellikle Çin, Japonya, Kore ve Vietnam'daki Chan (Zen/Seon/Thiền) tarikatları Kalp Sutra'nın Çince versiyonunu çeşitli törenlerde kullanır.
Zen ustası Thich Nhat Hanh'a göre çoğunlukla yapılan çevirilerde bir hata var. Bu yanlışlığına parmak bastığı ve neden "yoktur" yerine "ayrı bir öze sahip varlığı yoktur" olarak tercüme ettiğini anlattığı açıklamasının orjinalini okuyabilirsiniz: (Türkçesi aşağıdadır) https://plumvillage.org/wp-content/uploads/2014/09/Thich-Nhat-Hanh-Commentary-on-new-Heart-Sutra-translation.pdf
Çevirinin ingilizce orjinali için: https://plumvillage.org/wp-content/uploads/2014/09/2014-Thich-Nhat-Hanh-New-Heart-Sutra-letter-cc.pdf
Günsu Engin'in Türkçe çeviriye katkısı: İngilizcesinde açıklanmayan "Bağımlı Varoluşun Oniki Bağlantısı" ve "Olguların Onsekiz Alemi" açıklamaları eklenmiştir.
TRANSLATION BY THICH NHAT HANH
The Insight that Brings Us to the Other Shore
Türkçe: Günsu Engin
Thich Nhat Hanh’ın görüşüne göre Kalp Sutrası neredeyse 2000 yıldır yanlış tercüme edilmiş ve yanlış anlaşılmıştır. Bu yeni çeviride TNH, hem orijinal Sanskritçe hem de Huyen Trang'in (Xuan-Zang) Çince çevirisindeki kelimelerin kullanım şeklini değiştirmiştir. Okulunun websayfasında yayınlanan açıklamaya göre bu tercümenin yenilenmesinin sebepleri şöyledir;
Bunun üzerine Thay’ın paylaştığı iki hikayeden bir tanesi şöyledir;
"İlk hikayede Zen ustası acemi keşişten Kalp sutrasından ne anladığını anlatmasını ister.
Acemi keşiş avuçlarını birleştirir ve cevap verir: “Beş skandhanın boş olduğunu anladım. Göz yok, kulak yok, burun yok, dil yok, vücut yok veya zihin; hiçbir biçim, ses, koku, tat, duygu ya da zihin nesnesi yoktur; Altı bilinçler mevcut değildir, on sekiz fenomen alemi mevcut değildir, bağımlı doğuş diye bir şey yoktur ve hatta bilgelik ve kazanım da yoktur.”
"Suttanın sözlerine inanıyor musun?" diye sorar Zen ustası.
“Evet, suttanın sözlerine gerçekten inanıyorum.”
Zen ustası acemi keşişe, "Yaklaş bana" diye talimat verir. Acemi keşiş yaklaşır ve Zen ustası hızlıca başparmağını ve işaret parmağını kullanarak keşişin burnunu sıkar. Çırak büyük bir acı içinde bağırır: “Öğretmenim! Canımı acıtıyorsunuz!”
Zen ustası yanıtlar: “Az önce burnun var olmadığını söyledin. Ama eğer burun yoksa o halde acı veren nedir?”
Thay'a göre Kalp Sutrası'ndaki kelimelerin başından itibaren 'doğum yok, ölüm yok, kirlilik yok, saflık yok, artan yok azalan yok” satırına kadar olan kullanım şekli zaten mükemmel. Thay’a göre tek hata, orijinal metne “varlık yok yokluk yok” çevirisinin eklenmemiş olması. Böylece yalnızca bu dört kelime varlık ve yokluk kavramlarını aşmamızı sağlayacak ve “burun yok göz yok vb” gibi yanlış fikirlere kapılmamızı engelleyecekti.
Thay, Sutra’nın popüler çevirilerinde yüzyıllardır yanlış anlaşılmaya sebep olan bunun gibi bir çok çelişkili ifadelerin bulunduğundan bahseder.
Örneğin; “Sadece boşluk var, beden yok.” Sutranın bu satırı birçok zarar verici yanlış anlamalara yol açabilir. Tüm olguları 'varlık' kategorisinden çıkarıp 'yokluk' kategorisine yerleştirir (biçim, duygu, algı, zihinsel oluşum veya bilinç yok...). Ancak tüm fenomenlerin gerçek doğası, ne varlığın, ne yokluğun, ne doğumun ne de ölümün doğasıdır. 'Varlık' görüşü bir uç görüştür, 'yokluk' görüşü de bir diğer uç görüştür. Bu beceriksizlik yüzünden acemi keşişin burnu hala ağrımaktadır!
Prajñāpāramitā içgörüsü, doğum ve ölüm, varlık ve yokluk, kusur ve kusursuzluk, artış ve azalış, özne ve nesne vb. gibi tüm zıtlıkların üstesinden gelmemize yardımcı olan en özgürleştirici içgörüdür. Ki bu da tüm olguların gerçek doğası olan doğum yok, ölüm yok, varlık yok, yokluk yok hakikatiyle temas etmemizi sağlar.
Bu, tam da bu hayatta, kendi bedeninizde ve kendi beş skandha'nızda deneyimlenebilecek bir serinlik, huzur ve korkusuzluk halidir. Bu nirvanadır. Tıpkı kuşların gökyüzünün tadını çıkarması ve geyiklerin çayırların tadını çıkarması gibi, bilgeler de nirvanada yaşamanın tadını çıkarır.
Thay’ın çevirisindeki “ayrı öze sahip varlıkları yoktur” cümlesiyle şu anlam doğar; Tüm fenomenler bağımlı ortaya çıkışın ürünleridir. prajñāpāramitā öğretisinin ana noktası budur. 'İçgörü ve kazanım bile ayrı öz varlıklar olarak mevcut değildir.' Bu cümle 'biçim boşluktur' cümlesi kadar önemlidir.
Kalp Sutrası, Sarvāstivādinlerin benliğin ve dharmanın olmadığı görüşünden vazgeçmelerine yardım etmeyi amaçlıyordu. Prājñāpāramitā'nın en derin öğretisi, benliğin ve dharma'nın yokluğu değil, benliğin boşluğu (ātmaśūnyatā) ve dharma'nın boşluğudur (dharmanairātmya). Buda, Kātyāyana sutrasında dünyadaki çoğu insanın ya varlık ya da yokluk görüşüne kapıldığını öğretmiştir. Dolayısıyla 'boşlukta biçim yoktur, duygu yoktur...' cümlesinin hâlâ yokluk görüşüne takılıp kaldığı açıktır. Bu cümlenin nihai hakikate tekabül etmemesinin nedeni budur.
Benliğin boşluğu, benliğin yokluğu değil, yalnızca benliğin boşluğu anlamına gelir; tıpkı içi boş olan bir balonun var olmadığı anlamına gelmemesi gibi. Aynı şey dharma'nın boşluğu için de geçerlidir: Bu yalnızca tüm olguların boşluğu anlamına gelir, olguların var olmaması anlamına gelmez. Bir çiçek kendisi olmayan unsurlardan meydana gelir (toprak, güneş, su vb..) Yani bu durum çiçek olmayan unsurlardan oluşan bir çiçeğe benzer. Çiçeğin ayrı bir varoluşu yoktur ama bu, çiçeğin orada olmadığı anlamına gelmez.
Thay, 'Bizi Diğer Kıyıya Getiren İçgörü' ifadesini kullanmıştır çünkü mantrada 'karşı kıyıya, bilgeliğin kıyısına gitmiş' anlamına gelen pāragate ifadesi vardır. Pārāyana ve pāramitā'nın her ikisi de 'karşı kıyıya geçmek' olarak tercüme edilmiştir. Sutta Nipāta'da 'karşı kıyıya geçmek' olarak da tercüme edilen Pārāyana adında bir bölüm vardır.
Sevgi ve güvenle,
Öğretmeniniz
Aśoka Institute, EIAB, Waldbröl "
Bizi Diğer Kıyıya Getiren İçgörü
Prajna Paramita
Avalokiteshvara, prajna paramita;Bizi Diğer Kıyıya Getiren İçgörüyü derinlemesine pratik ederken aniden kavradı ki; Beş Skandha'nın tümü eşit derecede boştur ve bu farkındalıkla tüm acıların üstesinden geldi.
Dinle Sariputra,
Bu bedenin kendisi boşluktur
Ve boşluğun kendisi bu bedendir.
Bu beden boşluktan başka bir şey değildir
Ve boşluk bu bedenden başka bir şey değildir.
Aynısı duyumlar, algılar, zihinsel olgular ve bilinç için de geçerlidir.
Onlar da boşluktur.
Dinle Sariputra,
Tüm olgular boşlukla mühürlenmiştir
Onların gerçek doğasında doğum yoktur, ölüm yoktur
Varlık yoktur yokluk yoktur
Kirlilik yoktur saflık yoktur,
Artan yoktur azalan yoktur.
Bu nedenle Boşlukta,
Beden, duyumlar, algılar,
Zihinsel olgular ve bilinç ayrı öze sahip varlıklar değildir.
Olguların Onsekiz Alemi olan;
Göz, kulak, dil, beden ya da zihin,
ayrı öze sahip varlıklar değildir.
Şekil, ses, koku, tat, dokunma ya da dharma,
ayrı öze sahip varlıklar değildir.
Bağımlı Varoluşun Oniki Bağlantısının
ortaya çıkışı ve sonlanışı yoktur.
Cehalet ve cehaletin sonlanmasının
ayrı öze sahip bir varlığı yoktur.
Temas, duyu, arzu ve tutunmanın
ayrı öze sahip bir varlığı yoktur.
Doğum, yaşlılık ve ölümün ayrı
öze sahip varlıkları yoktur.
Acının ve acının nedenlerinin,
acının sonlanışının ve ona giden yolun
ayrı öze sahip varlıkları yoktur.
Ne bilgeliğin ne de ona ulaşmanın
ayrı öze sahip varlıkları yoktur.
Her kim bunu görebilirse
artık hiçbir şeye ulaşmaya ihtiyaç duymaz.
Bizi Diğer Kıyıya Getiren İçgörüyü pratik eden
Bodhisattvaların zihinlerinde artık bir engel yoktur
Zihinlerinde artık bir engel olmayanlar,
tüm korkuların ötesine geçer,
tüm yanlış algıları yıkar
ve mutlak Nirvana’ya ulaşır.
Geçmişin, bugünün ve geleceğin tüm Buddha’ları
Bizi Diğer Kıyıya Getiren İçgörüyü pratik ederek
otantik ve kusursuz uyanışa erişirler.
İşte öyle Sariputra,
Öyle bilinmelidir ki;
Bizi Diğer Kıyıya Getiren İçgörü
Yüce bir mantradır,
En aydınlatıcı mantradır,
En yüksek mantradır,
Kıyaslanamaz bir mantradır,
Her türden ıstıraba bir son verme gücüne sahip gerçek bilgeliktir.
Öyleyse izin verin onu duyuralım,
Bizi Diğer Kıyıya Getiren İçgörüyü;
Gate, Gate, Paragate, Parasamgate, Bodhi Svaha!